Süpermen Türk Olsaydı Pelerinini Annesi Bağlardı kitabını incelemeden önce kitabın yazarı Ahmet Şerif İzgören ‘in şu yazdıklarını hatırlamak gerek:
“Bazı kitaplar vardır sizinle konuşur. Okumaya başlayınca fark edersiniz.
Arkadaşınız olurlar. Ara sıra, evde dolaşırken karşılaşır, sayfaları koklar, karıştırırsınız.
Ya çok iyi kitaptır; içten sakin ve bilgedir ya da hayatınızın en zor, en ihtiyaç duyduğunuz döneminde karşınıza çıkmıştır.
Elinize aldınız mı, gülümsersiniz.
Herkese anlatırsınız.
Kitap onlarca yıl yaşasın diye.
Çünkü kitaplarında ömrü var, insanlar gibi.”
Her Kitabın Bir Ömrü Var!
Yukarıda yazarın dediği gibi her canlı mahlûkun bir ömrü olduğu gibi her canlının kullandığı cansız mahlûkların da elbette bir ömrü vardır. Ömür illa ölüm ile son bulmaz bazen bir kitap için kullanılmamak ömrünün sonudur. Bazen bir kedi için sevilmemek bazen de bir terayağ için sağlıksız deyip kenara konulmak. Yani yazarında dediği gibi her mahlûkun bir ömrü var ama içlerinden bazıları bıraktıkları izlerle sonsuza kadar yaşar.
Ahmet Şerif İzgören ‘in Süpermen Türk Olsaydı Pelerinini Annesi Bağlardı kitabında sonsuza kadar yaşamanın insanlar için zenginlikle, makam ile, insanların birbirini beğenmesi ile değil, şahısların işini, mesleğini, uğraşını (temizlik görevlisi, doktor, mühendis, politikacı bazen de bir dolmuşta kendisine emanet edilen parayı şoföre uzatan bir vatandaş) her ne ise ve nerdeyse, kendine emanet edilen makamı, görevi en iyi şekilde hakkını vererek ve en önemlisi karşısında ki gönüllere dokunarak yapmakla mümkün olduğunu anlatıyor. Bunları anlatırken de elinizde küçük imkânlar olabilir bazen başarıya da ulaşamayabilirsiniz ama siz yine de iyilik adına, kötü olan bir düzeni değiştirmek adına bir girişimcilikte bulunun dürüstlüğünüzden ödün vermeyin işiniz en sıradan bir iş olsa bile kaliteli iş den vazgeçmeyin diyor.
İşini En Güzel Şekilde Yap!
Ülkemizin imamından tutun, mühendisini, çiftçisini, doktorunu, sporcusunu bilhassa öğretmenini ele alarak bir insan bir makama geldiğinde tüm olumsuzluklara rağmen ülkesini ve işini sevmekten vazgeçmeyerek tüm imkânsızları yenmese dahi olumlu yarınlar umudunu çevresinde ki öğrencisine, hastasına, vatandaşına, nasıl aşıladığını anlatıyor ve uğraşlar fide vermese bile o başarma, işini sevme, iyilik yapma bilinci yeter diyor. Ayrıca yazar kitabında kendisinin de içinde bulunduğu kuruculuğunu üstlendiği insanlara gönüllü seminerler veren eğitim bilinci aşılamaya çalışan kalabalık bir grup olan TUP(Türkiye Uğur Böcekleri Projesi)’dan bahsediyor. Öğrencilerinin bu projeyle büyüyüp daha sonra bu projeye nasıl emek verdiklerini kaleme alıyor.
Şu bir gerçek ki şu an ya da geçmişte ne sorun yaşıyorsak hangi tür problemlerle karşılaşıyorsak birileri zamanında her ne işte çalışıyorsa o işi yaparken bir şeyleri değiştirmeye çalışmadığından sadece konuşarak ve birilerini kötüleyip vicdanını rahatlamaya çalışarak edebiyat yapmaya çalıştığından bende kitapta ki yazar gibi biraz sert bir eleştiri yaptım ama yazarın da dediği ülke sevmek, insan sevmek, aldığın parayı hak etmek işini “Sağına soluna bakmadan kim var denildiğinde ben varım “diyerek en umutlu, en iyi şekilde yapmak. Başarıya ulaşılmasa bile ömür bitmeden iyi bir şeyler yapmanın huzuruyla göç etmektir.
Kitap tanıtımları ile ilgili içerikler için tıklayınız. | Eğitim kategorisindeki içerikler için tıklayınız. |