Daniel Goleman tarafından kaleme alınmış olan “Duygusal Zeka” kitabında en fazla dikkatimi çeken şey yazarın anlaşılır, akıcı ve sanki karşısındaki insanla sohbet ediyormuş gibi kullandığı dili. Sadece ismini duyduğum Duygusal Zeka (EQ) kavramının tanımlamasından, teorisinden başlayıp pratiğine doğru yol alması ve verdiği örneklemlerle bunu tasdik etmesi de büyük bir güzellik katmış. İnsanların duygularını yaşamalarının aslında çok normal olduğunu (sinirlenme, heyecanlanma, mutlu olma vs.) aslında yaşanan duygulara yön vererek olaylara karşı tepkilerin nasıl yönetileceğini anlatan bu eseri yazar 5 bölümde okuyucularına sunmuştur.
1.Bölüm- DUYGUSAL BEYİN
Duygular insanların amaç ve gücünü anlatan, insana kendisini feda ettiren sevginin özlemlerimizin, tutkularımızın ana rehberidir. Türümüz var oluşunu büyük ölçüde duyguların insan ilişkilerindeki gücüne borçludur ve bu güç olağan üstüdür. Sosyologlar evrimin insan ruhunda duyguya neden merkezi bir yer verdiğini tartışırken kritik anlarda kalbin akla üstünlüğüne işaret etmektedirler. Onlara göre duygularımız tehlike acı bir kayıp, zorluklara karşı bir hedefe doğru ilerleme, eşine bağlanma ve bir aile kurma gibi yalnızca akla bırakılmayacak durum ve görevlerde yol göstericidir.
2.Bölüm- DUYGUSAL ZEKANIN DOĞASI
Psikolojinin açık sırlarından biride yaygın efsaneye karşın notların, IQ’ nun ya da üniversite giriş sınavı puanlarının hayatta kimin başarılı olacağına dair kusursuz bir tahmin sağlayamamasıdır. Bir bütün olarak büyük gruplar açısından IQ ve yaşam koşulları arasında bir bağ bulunduğuna emin olabiliriz. Çok düşük IQ’lu birçok kişi işçilik ve benzeri işler yaparken yüksek IQ’lularda iyi para kazandıkları işlere giriyorlar. Ancak IQ’nun kişin gelecekteki başarısını belirlediğine ilişkin kuralların çok sayıda istisnası var. Hatta insanların sayısı kurala uyanlardan fazla olabilir. IQ’nun hayattaki başarıya katkısı %20’dir geri kalan %80’i başka etkenler vardır.
3.Bölüm- DUYGUSAL ZEKA
İnsanların çabalarını doğru yönde sürdürebilmeleri için gerekli bilgiyi almasını sağlayan bir geribildirim sorunudur. Sistem teorisindeki özgün anlamıyla geri bildirim, bir parçanın sistemdeki diğer tüm parçaları etkilediği ve rotadan çıkmış bir parçanın daha iyi sonuç verecek şekilde değiştirebileceği anlayışı çerçevesinde sistemin bir parçasının nasıl çalıştığına dair bilgi alışverişi demektir. Bir şirkette herkes sistemin parçasıdır ve geri bildirim de kurumun can damarıdır. Bu bilgi alışverişi sayesinde insanlara yapmakta oldukları işin iyi gittiği ya da daha hassa ayar istediği, kalitesinin yükseltilmesi veya tamamen yeniden yönlendirilmesi gerektiği bildirilir.
4.Bölüm- FIRSATLARA AÇILAN PENCERELER
Aile yaşamı bize ilk duygusal dersleri veren okuldur; yakın ilişkilerin bu potasında, kendimizi nasıl göreceğimizi ve başkalarının bizim hislerimize ne şekilde tepki vereceğini; bu hisler hakkında nasıl düşünmemiz gerektiğini ve tepki verirken ne gibi seçeneklerimiz olduğunu; umutları ve korkuları nasıl okuyup ifade edeceğimizi öğreniriz. Bu duygusal dersler sadece anne babanın çocuklarına doğrudan söyledikleri ve yaptıklarıyla değil kendi hislerini idare edişleriyle ve aralarındaki etkileşim modeliyle de verilir. Bazı anne-babalar üstün yetenekli duygusal öğretmenlerdir, bazıları ise gaddardır.
Anne-babaların çocuklarına davranış tarzının katı disipline mi yoksa empatik anlayışa mı, umursamadan mı yoksa sıcak davranarak mı çocuğun duygusal yaşamı açısından derin ve kalıcı sonuçları olduğunu gösteren yüzlerce araştırma vardır. Yine de duygusal zekâya sahip anne ve babaların varlığı başlı başına büyük yararları olduğunu gösteren somut bulgular ancak son zamanlarda elde edilmiştir. Çocuklarıyla doğrudan ilişkilerinin yanı sıra, bir karı kocanın kendi aralarında hisleri ile nasıl baş ettikleri de, ailedeki en ince duygusal alışverişleri bile gözden kaçırmayacak kadar akıllı öğrenciler olan çocuklara çok etkili dersler verir.
5.Bölüm- DUYGUSAL OKUR YAZARLIK
Giderek artan sayıda aile artık çocukların hayata sağlam bir şekilde hazırlanmasını sağlayamadığından, çocukların duygusal ve sosyal yeterlilik eksiğinin telafisi için toplumların başvurabileceği tek yer okul. Bu çöküş içinde ya da çökmeye yakın olan tüm sosyal kurumların yerini tek başına okulun alabileceği anlamına gelmez. Ancak hemen her çocuk okula gittiğinden okul onlara belki başka hiç bir yerden elde edemeyecekleri temel hayat derslerini sunan bir yerdir. Duygusal okuryazarlık okullara, çocukların sosyalleşmesinde etkisiz olan ailelerin bıraktığı boşluğu doldurmak gibi ek bir görev yükler.
Kısacası kitabı okumak isteyen okurların Daniel Golama’nın eğitimde duygusal zekânın nasıl bir yer edindiğinden bahsediyor. Eğitimcilerin ve anne-babaların hatta anne baba adaylarının da okuması gereken bir kitap. Duygusal zekânın normal zekâdan daha önemli olduğunu vurguluyor ve duygusal zekası yüksek çocuklar hayatta çok daha başarılı olduğundan bahsediliyor.
Kitap tanıtımları ile ilgili içerikler için tıklayınız. | Eğitim kategorisindeki içerikler için tıklayınız. |
İlgi çeken yazılardan hangisini okumak istersiniz?
Zaman Yönetimi İçin 6 Öneri | Kullanabileceğiniz 13 Kavram Haritası Uygulaması |
Mülteci Çocuklara Eğitim Umuda Yolculuk | 21. Yüzyılda Öğrenci Profili |